Annem’in Vefatı bana Hayatı Kazandırdı.

Hayat çok heyecanlı fakat aynı zamanda çok acımasız bir yer olabiliyor. Hepimizin bir amacı var bu evrende o da hayatta kalmak  daha doğrusu yaşamaktır. Peki yaşamak herkes için aynı şeyi ifade ediyor mu? Hayır. Bazılarımız 9-6 işe giderek akşam huzurlu sıcacık evinde yatıyor bazılarımız çalışmıyor belirli bir geliri var ailesinden veya eşinden ve hayatını öyle şekillendiriyor bazılarımız çok ağır şartlarla yaşıyoruz ve ölümcül hastalıklara yakalanıp hayat mücadelesi veriyoruz bazılarımız ebeveyn oluyoruz ve çocukları için en iyi koşulları sağlamaya çalışıyor bazılarımız ise çocuklarından nefret ediyor ve onları yapayalnız bırakıp terk ediyor. Kısacası, hiçbirimiz eşdeğer değiliz ve hepimizin hayat mücadelesi çok ayrışıyor.
Ben 25 yaşında bir kadın olarak neden bu kadar melankolik konuşuyorum ve neden bunları yazıya dökme ihtiyacı duyuyorum  diye düşünüyor olabilirsiniz ama aslında amacım dokunabildiğim kadar insana dokunmak ve hayatın güzellikleri hakında farkındalık yaratmaktır. Hayatın aslında bana göre neyden ibaret olduğunu sizinle paylaşmak istiyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadın veya bazılarınıza göre genç kız ne yaşamış ki? kim ki bu kız bize hayat dersi vermeye çalışıyor ? bu düşüncelerinize saygı duyuyorum fakat inanıyorum ki herkesin hikayesi vardır ve belki bir noktada hayatlarımız çakışıyordur ve birilerin hayatına dokunabiliyorumdur o nedenle hadi bakalım başlıyorm.

Ben çok küçük bir yaştayken annemi kaybettim. Meme kanseriydi, ve 7 buçuk yaşımdayken bu hayattan göçüp gitti.  Çok zorlu bir süreçti. Elbette bana çok zordu! biricik Annem yoktu, ama hayır Babam için çok daha zordu Annem için ise zorluk derecesini tahmin bile edemiyorum... Daha evliliğin baharında 2inci çocuğunu yeni doğurmuşken kanser hastası olduğunu öğreniyor… Her neyse dramatikleştirmeyeceğim daha fazla fakat size bir şey söylemek istiyorum. Yakın çevrem bu konu hakında konuşmaktan çekinir veya bana çok acırlar annesiz büyüdüğüm için. Kızamıyorum onlara  çünkü yaşamadılar böyle bir durumu o nedenle onlara verdiğim cevap genelde bu tatta oluyor; Arkadaşlar Annem bana hastalığıyla ve ölümüyle hayatın ne kadar değerli ama aslında ne kadar da önemsiz olduğunu öğretti.  Her sabah uyanıyoruz koşturuyoruz,okula gidiyoruz, aşık oluyoruz, işe gidiyoruz, evleniyoruz, çocuk doğuruyoruz veya ebeveyn oluyoruz daha sonra yaşayıp herkes gibi ölüyoruz. Peki bu süre zarfında gerçekten yaşıyor muyuz?  Hayat sorumluluk getiriyor tabi yerine getiriyor veya getirmiyoruz öyle veya böyle sabah uyanıyoruz ama gerçekten yaşadığımızın farkında mıyız? daha kötü koşullar yaşamadığımıza ve sadece nefes alabildiğimize şükrediyor muyuz? Hayattan keyif almadan bi rutine kapılıp gidiyoruz ve aralarda işimizi sevmediğimizden yakınıyoruz, birine aşık olup kendimizden taviz veriyoruz kıskanıyoruz, kavga ediyoruz, üzüyoruz ağlıyoruz ve yaşadığımız her güzel hatırayı en kısa zamanda hafızalarımızdan siliyoruz. Değer mi ? Hayat bu mu ? Onca hasta insan nasıl mutlu ?hayattın sadece bir rutinden ibaret olmadığını anlayan her anın tadını çıkaranlar nasıl yapıyor o halde?
Annem hastalığını öğrendiğinde ilk düşündüğü şey -hayatta yapmak istediğim her şeyi yaşayacağım- ve her gün kocası ve çocukları için kalkıp güçlü kalıyordu, geziyordu eğleniyordu. Hayatı çok fazla sorgulamadan  gerçekten yaşıyordu ölüme bu kadar yakınken bile hayattan zevk alıyordu. Umrunda değildi işinden aldığı gelir, marka çantalar vs sadece günü gününe derin nefesler alarak farkında ama çok düşünmeden gerçekten yaşıyordu ve son nefesine kadar da öyle yaşadı.
 Bu hikayemden ders aldığım nokta hayatın dengesi iki türlüdür; iyi ve kötü. Her zaman mutluluk yoktur her zaman mutsuzluk da yoktur veya her zaman sağlık yoktur hayatta karşımıza çıkabilecek her şeyin farkında olarak yaşamalıyız, ölümsüz değiliz keşke olsak. Kırmayalım dökmeyelim günü gününe yaşayalım ama her gün ölecekmişiz gibi var olalım.

 Sevgilerimle, Miryam

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kizların Enerjisini Tüketen İlişkiler Sendromu